

Az önce yaşadığım ve çaresiz hissettiğim basit ve önemsiz görünen ama daha büyük şeylerin emaresi olan bir durumu anlatmak istiyorum:
Ofise gitmek üzere otobüs bekliyordum. Durakta yalnızdım ve daha 6 dakikası vardı otobüsün.
Yanıma bir genç oturdu. Dükkat etmedim kimdir diye, başka şeyler düşünüyordum. Derken sigara dumanına boğuldum. Sigara yakmıştı otobüs durağında. Bir şey söyleyip söylememek üzerine içsel bir çatışma yaşadım. Çocuk parklarından çok kişi kovdum daha önce, sorun da yaşamadım.
Burada yalnızdım, benden başka rahatsız olan yoktu. Ben de rahatsız olduğumu dile getirsem “defolup gitmek” gibi bir seçeneğim olduğu dile getirilebilirdi. Bunu normal karşılayacak bir tip miydi?
Çocuğu incelemeye başladım. 20’lerin sonlarında, belki 30’ların başlarında, eli-yüzü düzgün sayılabilir uzun boylu, iri olmayan atletik yapılı bir genç. Zaten spor çantası da yanındaydı. Bu saatte muhtemelen spora gidiyordu, sonra da vardiyalı çalıştığı fabrikaya geçecekti. Kolunda Apple saat, kıyafeti temiz görünüyor. Bekar olmalı, parasını kendine harcıyor, ailesiyle yaşıyor, kendini önceliyor…
Belki dalgınlığından, hava da sıcak olduğundan ve tek gölge otobüs durağı olduğundan umursamadan böyle yaptı. Söylesem anlayabilir, kalkar, ötede içer diye düşündüm ama…
Tam bu sırada koca bir tükürük… Allah’ın sığırı, önüne tükürdü. Bir nefes sigarasından aldı ve üfleyip tam kendi önüne tükürdü.
İnsanlar tükürür bazen ama bunu ya yana ya da geçiyor oldukları, durmayacakları yere yaparlar. Kendi pisliğinden çekinir insan, kendi gözünün önüne yapmaz pisliğini, genellikle.
Bu sığır ise kendi önüne, kendisinden 40 santim benden 1 metre mesafeye tükürdü ve oturup sigarasını içmeye devam etti.
İşte asıl çaresizliği burada hissettim.
Bu insan bu ülkede, bu toplumda, kalabalık bir şehirde yaşıyor ama içinde olduğu toplumun genel, basit kurallarını önemsemiyor. Oysa o kurallar zaten büyük meseleler için değil, böyle basit meseleler için var. Otobüste yellenmemek, durakta tükürmemek, evde gürültü yapmamak… Küçük, basit, kimseyi öldürmeye ama içten içe rahatsız ederek daha büyük şeyleri tetikleyebilen olaylara karşı sosyal kurallar, kabahatlere karşı küçük yaptırımlar üretmişiz.
Yaşadığım duruma bakarsak, bugün elimde hiçbir şey yokmuş aslında. Ne yanımda sigara içtiği için ne önüme tükürdüğü için ne bunlarla ilgili tepkimi dile getirdiğimde yaşayacaklarım için…
Kanunen ya haklı ya haksız ama yaptırımsız ya da haksız ama yaptırımın işlevi yok onu hırslandırmaktan başka…
Benim yanımda kim var? Sövsem, dövsem kanun bana karşı, muhtemelen siz de kızarsınız. Dayak yesem, hem masrafım olur hem ağrı sızı çekerim hem bu pislik havaya girer nasıl dövdüm ama diye hem de siz yine bana kızarsınız dayak yedim diye…
Haklı olup destek görebileceğim tek davranış biçimim bu, boş boş yazı yazmak. Burada bile “anca boş boş yazı yazarsın” diye kızacaklar olacaktır üstelik.
Neyse. Bu sığırı incelemeye devam ettim: Kafasının arkası basık, gözler içeri çökük ama kafa şekli yüzünden. Muhtemelen düşük gelirli bir ailede başlamış hayata, sonradan ilerlemişler. Baskıcı bir babanın ezdiği, çocuğuna baskı yapan bir annenin eseri. Rahat yatamamış bile bebekken, izin vermemişler. Rahatsız bir ortamda büyümüş, muhtemelen fabrikada para kazanır hale gelene kadar adam yerine koyuşmamıştır bile. Yer edinmek için varlık ve güç göstermeye çalışmış. Dezavantajlı olduğu fiziksel özelliklerini agresif görüntüsüyle dengelenir hale getirmiş, başına buyruk ve pervasız hareketleri ile kendisine yaşam alanı açabilmiş bir başka ezik evladımız daha…
Verilecek her tepki yanlış ve karşılıksız. Yapılabilecek hiçbir şey yok gibi. Kaba olmayınca güçsüz sayılan, kaba olunca haksız olunan bir durum…
Acımak, kızmak, hiddetlenmek, kabullenmek… Yine kendi kendime yaşadım ve yürüyerek sakinleşmeyi seçtim.
Şu an bu konu böyle kapanmış görünüyor ama bir sonraki için bardağa bir, belki bir kaç damla daha eklemiş olduk. Bardağın boyutunu, ne kadar dolu olduğunu, neyle dolu olduğunu, ne zaman taşacağını… hiçbir şeyi bilmiyorum. Bildiğim tek şey benim de toplumun da bardağı doluyor. Belki basit bir trafikte yol verme meselesinde belki bir taksicinin yanlış yola sapmasında, hatta belki sırf ne dediğini anlamadığımız için bir yabancının sesini yükselttiği bir anda taşabilecek bu ne idüğü belirsiz bardak.
Bana şu yazdıklarım yüzünden tepki gösterecekler vardır diyecek olsam da nasıl olsa okuyacak değiller diye saçma bir rahatlama da geliyor.
Gün içerisinde yaşıyorum bunu “sen de mi?”ler, “sana yakışmaz!”lar, “senden beklemezdim!”ler… Oysa ben de bu topraklarda yetişmiş, Trabzon’lu, orta yaşlı, iri, erkek tipi saç dökülmesine sahip testesteronlu bir erkeğim. Daha kötüsü, ben de mağdurum ve daha da kötüsü ben bu mağduriyetimi analiz edip iyice özümseyebiliyorum. Daha daha kötüsü, çaresizliğimi ben de herkes kadar yaşayıp herketen çok yönlü hissediyorum. O yüzden yırttırmayın bana diplomamı, bozdurmayın yeminimi! 🙂